Hayatın “Ertele” tuşu…

Sabahın bir körü çalan alarmlarla uyanıyoruz hemen hepimiz. Yaz geldiğinden beri gün çoktan doğmuş oluyor, ama kışın bildiğin zifiri karanlıkta açıyoruz gözlerimizi. Eskiden olduğu gibi değil artık tabi bizi uyandıran alarmlar. Dışbükey camının içerisinde kafası aşağı yukarı oynayan tavukların olduğu kurmalı saatlerimiz, zamanla yerini gece karanlığında bile gösteren dijital saatlere ve hatırı sayılır bir süredir de “akıllı” telefonlara bıraktı. Bu telefonlar o kadar akıllı ki, sabah bizi istediğimiz melodiyle uyandırmasının yanında nazımızı da çekiyorlar! Çocukluğumuzda okula gitmemiz için bizi uyandıran annemizin öpücüklerinin yerini henüz tutmuyorsa da, en azından “5 dakka daha yaa…” dediğimizde bizi dinliyorlar. Sabırlılar üstelik, biz erteledikçe hiç itiraz etmiyorlar.


Telefonun alarmının bize sunduğu bu özgürlüğü keşke yatakta bırakabilsek ama yapamıyoruz. Çünkü ertelemek ruhumuzda var. Nasıl olmasın ki! Ertelemek hayatı kolaylaştırmanın, bir krizi çözmenin, yokmuş gibi davranmanın ve zaman kazanmanın en pratik yolu değil mi?

Hayatta yapmak istediğimiz ve yapmak istemediğimiz birçok şeyle karşılaşıyoruz. Bunun en keyifli hali, yapmak istediğimiz şeyleri yapabiliyor olmak; en sevimsiz hali ise yapmak istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda olmak. Birçoğumuzun hayatı, yapmak istediklerimizden çok yapmak istemediklerimizle geçiyor.

Yorgun bir günün sonunda eve geldiğim bir akşam canımın içi kızım, “baba, benimle oynar mısın?” diye sorduğunda o ‘ertele’ tuşunu devreye sokar ve “şu an çok yorgunum, sonra oynayalım tatlım” deyiveririm çoğu zaman. Hem kızımı reddetmemiş hem de istediğimin olmasını sağlamış olurum böylece. Çatışma yok, problem yok! Tıpkı birçok erkeğin akşam için maç seyretme hayalleri kurduğu anda eşinin gelip “bu akşam annemleri yemeğe mi çağırsak?” dediğinde, “Aşkım, bugün çok tadım yok” diyerek sıyrıldığı gibi; ya da bir çok kadının canı istemediğinde söylediği o meşhur söz gibi “Bu akşam başım ağrıyor birtanem sonra…”

Bunlar aslında masum yalanlar gibi, masum ertelemeler. Çoğu zaman hepimizin ihtiyaç duyduğu… Çünkü ertelemek, bir şeyi reddetmeden yapmamanın en kolay yolu; çatışma çıkmadan, düşünmeden, kırmadan “hayır” demenin…

Ancak birçoğumuz bu erteleme tuşlarını hayatımızın odağına yerleştiriyoruz; ama bilerek ama bilmeyerek… Ertelemenin getirdiği rahatlıkla yaşıyoruz hayatlarımızı. Bir dostla buluşmayı mesela sürekli erteliyoruz. Bizi mutsuz eden bu işten ayrılıp kendi işimizi kurmayı ya da… Ona söyleyeceğimiz o sözü erteliyoruz; sarılmayı da… O kitabı okumayı, o şehri görmeyi, o filmi seyretmeyi… Vazgeçmiyoruz evet! Sadece erteliyoruz…

Oysa ertelemenin bir bedeli var: Zaman! Üstelik bu bedeli peşin olarak da ödemiyoruz. Yarının olup olmadığını bilmeden, zaman hanesine alacak yazıyoruz. Bu yüzden mezarlıklar yapmak istediklerini yapamadan ölenler ve etrafımız “ben senin yaşında olsam şimdi…” diye cümleye başlayan emeklilerle dolu.

Bu erteleme bağımlılığı, sandığımızın aksine bize zaman kazandırmıyor, zamanımızdan çalıyor…

Ama biz bu gerçeği, yalana tercih edip “beş dakka daha yaa…” der gibi basıyoruz sürekli hayatın ‘ertele’ tuşuna…

Nereye kadar?

 

 

Hayatın “Ertele” tuşu…’ için 4 yanıt

Add yours

  1. Çok beğendim Gökhan Bey. Önce, çok erteleme taraftarisiniz sandım, hazırlanıyordum yoruma yazacaklarım konusunda, sonra öyle tatlı bitirdiniz ki, bana da sadece “çok güzel olmuş” demek kaldı.
    Masum ertelemelerde anlık bir kolaylık, bir güzellik olsa da, bir ara vaktimiz olduğunda oturup ertelediklerimiz üzerine düşünmekte fayda var. Neden sürekli erteliyoruz, neleri değiştirmem lazım hayatımda diye, değil mi?
    Elinize sağlık…

    Liked by 2 people

    1. Öncelikle değerli yorumunuz için teşekkür ederim Özlem Hanım. Sanırım yaş aldıkça daha çok farkına varıyoruz ertelediklerimizin bize kaybettirdiklerini. Daha da geç olmadan belki de fark edebilmek ümidiyle paylaştım düşüncelerimi. Beğenmenize sevindim…

      Liked by 2 people

  2. Zaman yaratmaktan kaçınmak, kendi hakkında düşünmek ve kendiyle uğraşmak, ne olduğumuz ve ne yapmanın bizi mutlu edeceğini keşfetmek acı verir çoğu zaman. Ciddi emek ister. Belki de budur bizi ertelemeye teşvik eden. Keşfetmekten duyduğumuz korku.

    Oysa ne güzeldir o acının sonundaki karşılaşılan gerçek duygular, karmaşa, yenilikler.

    Ama bunu yapabilmek belki de gerçek burjuvanın kalemi, bunun hayali küçük burjuvanın yaşamı, aklına bile gelmeme durumu da hayat gailesi içindeki gerçek emekçinin gerçeğidir…

    Ağır mı oldu bu tanım acaba? Yani bazen insanın bilmemeyi mantığa bürümeyi tercih etmek zorunda kalıyor acıdan kaçmak için. Belki de ertelemek zorunda olduğumuzdan, asla yapamayacak olduklarımız için hâlâ bir umut beslemeyi tercih ederiz…

    Akşam akşam çok iyi geldi yazınız, teşekkürler.

    Liked by 2 people

    1. Ertelemenin sağladığı konfor alanı yadsınamaz gerçekten. Nihayetinde bize zaman kazandırdığına inanırız ama aslında zaman kaybettirir çoğu zaman. Fakat farkına varmadığımızdan olacak ki sürekli kullanıyoruz. Yorumunuz benim anlatmaya çalıştığım bu kaybın aslında daha sert ve inanmak istemediğimiz halini içeriyor. O yüzden sizinde dediğiniz gibi ağır ama bir o kadar da doğru olmuş bana sorarsanız. Çok teşekkür ediyorum yapmış olduğunuz katkı için size…

      Liked by 2 people

Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑