Bir varmış, bir yokmuş…

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer tellal iken, pireler berber iken…

Karnı acıktığında dolapta ne varsa onunla bir şeyler yapmak zorunda kalan insanlar varmış. Sipariş vermek için aşağı sepet sallamaktan ya da bağırarak seslenmekten başka şansı olmayan…

Oturdukları sofrada anı olarak kalması için fotoğraf makinesine poz veren insanlardan, ancak bir ortamda bahsedildiği zaman haberi olan insanlar varmış mesela. Öyle ki o insanlar bile kendi resimlerini haftalar sonra görür, birbirleriyle ancak makine sahibi fazladan tap ettirirse sahip olabilirmiş.

Aşık olduğu ama uzakta olduğu için ne yaptığını bilmediği, bunun için çıldıran platonik aşıklar varmış. Gece gün olsaymış da bir an önce o kadına gidip, o gece ne yaptığını, kimlerle olduğunu sorabilseymiş. Tabi onun anlattığına da inanmak zorunda, çünkü başka gören, paylaşan ya da beğenen yokmuş!

Canı rakı çektiğinde, bakkala gidip “bi 70’lik versene” diyen adamlar ve neyi istediğini anlayan bakkallar varmış. Rakı deyince bi taneymiş, şimdiki gibi onlarca marka, platin ya da göbekli değilmiş rakılar. Hepsinin tadı aynı, vergisi azmış.

Sevdiği şarkıları arka arkaya dinlemek için bir hafta sonu oturup “karışık kaset” yapan çocuklar varmış. En sevdikleri şarkıyı iki üç şarkıda bir kaydeder, böylece daha çok dinlerlermiş. Üyelikler yokmuş, en fazla kaset sarar, yenisi bir daha doldurulurmuş.

Gecenin bir yarısı uykusuz kalınca dinleyecek müziği ya da açacak YouTube’u olmayan aşıklar varmış. Balkona çıkar, öyle sessiz sessiz sigara içen aşıklar…

Masal anlatanlar varmış, hatta masal kitapları… Masal gibi aşklar varmış, birinin diğerini incitmeden anlattığı, mutlaka mutlu sonla biten masallar; kötülerin kaybettiği iyilerin kazandığı…

Çok kabardığında içi, dili tutulup da söylemediklerini kağıtlara döken insanlar ve onların mektupları varmış. Gönderilenin tekrar tekrar okunduğu, çünkü yazanın ellerinin, gözlerinin dokunduğu mektuplar… “E-Mail” ile gönderilmeyen, bizzat postacıların getirdiği…

Uzaklar varmış gerçekten uzakta olan. Ancak görenlerin anlattığı, ya da kitaplarda okuduğun. Bir gün gidilmesi istenen, kimlerin yaşadığını bilmediğin ama güzel olduğuna inandığın uzaklar varmış. Hep bir umut…

Gideceği adresi sorarak bulanlar varmış bi dolu! Sora sora Bağdat’ı bulanlar… Konum gönderilemeyen, en fazla anlatılmaya çalışılan… Balkona çıkıp uzakta görüldüğünde sarkarak el sallanılan, beklenenler varmış…

Ve sevgililer varmış birbirini özleyen. Gerçekten özleyen. Bir araya gelebilmek için hafta sonunu ya da önceden yapılan bir planın saatinde buluşma yerinde bekleyen. Beklemenin güzel ve heyecanlı olduğu günler varmış…

Zamanın bu kadar hızlı tüketilmediği günler ve geceler varmış.

Öptükleri kurbağanın prens olacağına inanan kızlar…

Şimdi yok!

Gökten üç elma düşmüş. Hepsi sosyal medya hesaplarında…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: